Bilenler bilir bir zamanlar ortalığı kasıp kavuran bir Asmalı Konak dizisi vardı. Seğmen Ağa-Bahar aşkını izlemediyseniz bile duymuşsunuzdur. Çok tutulmasının temellerinde muhteşem oyuncu kadrosunun yanı sıra elbette bizim kültürümüze dair bir çok can sıkıcı noktaya temas etmesi de etkendi. Gelinin, eşinin ailesi ile geçinememesi temeli üzerinden aşk, entrika, dedikodu derken bir sürü yıldız kazandı ülkemiz, bir sürü yıldızın ışığı cilalandı ve sezonlar boyunca izlendi bu dizi...
Şimdi durup duruken nereden geldi aklıma... Şuradan geldi, bizde Seğmen Ağa aşkı bitmez!
Bitmez, çünkü ülkenin batısında, akraba eş dostu bayramdan bayrama gören, kendi halinde yaşayan, kendi yağıyla kavrulan çekirdek ailelerin narin genç kızları kendi ayakları üzerinde durmak için sınavlara girerler, başarılar kazanırlar, okullar bitirirler, masterlar yaparlar hatta durmaz yurtdışına gider oralarda yaşamaya başlarlar... Sonra yurtdışında aynı Bahar gibi bulur bir Seğmen ona aşık olur evlenirler. Abartmayalım hadi yurtdışında değil yurdum içinde sınavlar, kariyerler, geziler, tatiller ortasında aşık olur evlenirler. Hem de anne tarafı 10 kardeş baba tarafı 12 kardeş, henüz turistik olarak bile gidip görmedikleri yurdumun güzide şehirlerinden birine mensup yakışıklı, gördükleri kadarıyla kendi sosyoekonomik düzeylerinde yaşayan yağız delikanlılarımıza... Zıt kutuplar birbirini çekerler...
Gez toz bir yere kadar evlenince işin aslı ortaya çıkar, hangi şehirde doğmuş olursa olsun, hangi eğitimi almış olursa olsun, nasıl bir hayat tarzına sahip olursa olsun kimse kökleriyle bağını kolay kolay koparamaz.
Cancağızım ben bu deniz kıyısı yaşantısına alışkın genç kızların, doğunun yakışıklılarıyla 30 yaşındakinin de, 40 yaşındakinin de, 60 yaşındakinin de evliliğini gördüm. Yok ne yakışıklısı yakışıklı da değil dersen bak işte o zaten en baştan senin kabahatin :)
Hala uyarabileceğimiz nesil için yazayım;
O seni öyle de görmüş beğenmiş dahi olsa, saç baş, makyajda doğala yaklaşacak, öyle dikkat çekici sarı saçlara kaymayacaksın, minilere, dekoltelere, çarpıcı renkli kıyafetlere, tıkırdayan topuklu ayakkabılara pek yanaşmayacaksın... Köyüne kadar gidiyorsan, köyünde oranın giyimine uygun giyinirsen çok yerinde olacak...
Kayın ne, elti ne, görümce ne bu tip pek aşina olmadığın akrabalık sıfatlarını kısa sürede öğreneceksin...
Doğu kültürü başkadır, aileler kalabalıktır, birbirlerini sık sık ziyaret ederler, yeni gelinin evine de illa kalabalık kalabalık hayırlı olsuna gelirler, öyle güzel sofralar hazırlayıp kalabalık misafir ağırlamayı bir çabuk öğreneceksin.Biz iki kişiyiz demeyeceksin, ona göre masan, sandalyen, sehpa takımın, servis takımların tam olacak...
Sadece aile yakın akraba değil, misafir ağırlamayı da çok sevdiğini sonradan fark edeceğin eşinin misafir çağırma alışkanlıklarına da kısa zamanda adapte olacaksın... Hazırda akşam yemeği, kahvaltı, çay yanına pratik lezzetli güzel menülerin olacak... Deep-freeze de hayat kurtarır tecrübeyle öğreneceksin... Ya da beceremiyorsan, vaktin yoksa, yakınlarda sipariş verdiğinde seni yüz üstü bırakmayacak güvendiğin işletmelerin magnetlerini buzdolabına yapıştıracaksın...
Bayramda seyranda, protokole uygun en büyükten en küçüğe mümkünse gideceksin, mümkün değilse aramayı ihmal etmeyeceksin. Üstüne başına da çok özenme istersen, ikram servisi, çay, kahve, sofra kur topla işlerine de gittiğin yerde bir zahmet bu kıyafetle yetişeceksin...
Eşinin tarafında eş-dost-akraba, senin ailene kıyasla çok çok daha fazla olunca, haliyle yılın büyük kısmını kocanın ailesi ile geçirdiğine de bir süre sonra şaşırmayacaksın...
Büyük ailede biri evlense, hastalık olsa, bir mülk alınsa, birşey satılsa -aile meselesi- bir zahmet bu işlerin istesen de istemesen de içine düşüp elinden gelen maddi manevi yardımı esirgemeyeceksin...
Maddi konular senin ailende öğrendiğin "Ayıp, konuşulmaz..." kavramından biraz farklı yaşanıyor olacak alışacaksın...
Para işlerinde de kendi annesinden babasından bile ayrı gayrı hesaplara alışkın küçük hanımefendiler; bütün bu büyük aileler içinde, yaşça en büyüğün kontrolünde bir sanal havuz vardır, bir yerde bir açık olsa kaynak hooop oradan buraya akıtılır, sen de bu hareketlerden nasibini alacaksın, ama bir güzel yanı sen de ihtiyaç duyduğunda aç açıkta bırakılmayacaksın...
Kendi ihtiyaçları için her türlü lüksü ve kaliteyi kendilerine layık gören bu yakışıklılar söz konusu eşinin ihtiyaçları olduğunda, bakarız derler, şart mıdır derler, nedense kendi ayarlarında özel ilgi alaka göstermezler kadın kısmının ihtiyaçlarına, ama eninde sonunda çözülür mesele buna da sabır göstereceksin...
Kayınvalidenin istekleri için mantıklı açıklama arama, bugün olmasa yarın olsa olmaz mı deme, kimseye derdini anlatamayacaksın,
Kayınvalidem öyle dedi de, kocam böyle yaptı da, eltim de şöyleydi de... Canım, canını bunlara sıkma... Sevdin, beğendin, aşık oldun da evlendin değil mi? Hala da seviyorsun... Ehh hayat arkadaşının hatırına kayınvaliden gel dediği için gitmeyelim deyip, kayınbaban ver dediği için vermeyelim deyip, hatta fikrin bile sorulmayıp kocandan duyduğun konularda, kocanın kafasını şişirip durma, seni yorup çok da üzmeyecek şeyler için gıcık gelin olma..
Ne düşünürsen düşün halinden belli olur, tavrından belli olur, hatta ağzından kaçar sözünden belli olur, üç kuruşluk işler, birkaç saatlik ziyaretler için Allah razı olsun denilen hatırlı gelin sıfatını kaybetme...
Batının kızlarının doğunun erkekleriyle evliliklerinde, hiç bir gelin kocasının ailesini kendi istediği noktaya getiremedi, boşuna çabalama...
Mümkünse fikrini değiştir. böyle düşünmek beni üzüyor de, mutluluğuna odaklan, mutlu olmak için nasıl düşünmen gerekiyorsa öyle düşün ya da canını sıkan konularda duyarsızlaş. Kendi düşünceni değiştirmek için çabalaman eşinle boğuşmandan çok daha olumlu sonuçlar getirecek sana, bana inan!
*Bu yazı batının kızlarının doğunun erkekleriyle evliliklerinde yaşanılan küçük ailevi problemler için kaleme alınmıştır. Kadına uygulanan fiziksel-duygusal şiddeti desteklemez, aile kurumunu destekler !
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder